İnadına Yaşamak...

Selen Serezli

İnsanı hayata tutunmaya zorlayan en büyük güçtür inanç. En umulmadık ve en zor şartlarda dahi maddi ya da manevi ufacık bir umut kırıntısına yüklediğimiz anlam ve inançla sonranın bilinmezliğine olan merakımız kesiştikçe yaşamaya devam etme isteğimiz bilenir. Hayata bir şekilde tutunarak yola devam etme isteğimiz, en uç ve en eğlenceli örneklerden biri olan ıssız bir adaya düştüğümüzde yanımıza alacağımız üç nesnenin ne olacağı ile ilgili soruya verdiğimiz yanıtlarda da kendini belli eder. Sırf daha da sonrasına olan merakımız yüzünden yapayalnız bedenimizi ısıtmak, avlayabildiklerimizi pişirmek ya da uzaklardan fark edilebilmek adına bir ateş yakmak için çakmak ya da kibrit götüreceğimizi düşünürüz yanımızda. Ya da ne olursa olsun zavallı bedenimizi koruyabilmek ve hayata bir şekilde devam edebilmek için çeşit çeşit kesici aletten birini seçeriz. Bedenimizin yanında çaresiz kalmasın diye ruhumuz için de oyalanacak bir kitap alarak kelimeleri yalnızlığımıza ilaç yaparız. Ayna, ip, defter, kalem, pusula, olta... Bir adanın ıssızlığında bizi yalnızlıktan uzaklaştırabileceğini düşündüğümüz binlerce somut cankurtaran sayabiliriz. Peki ya bunlardan hiçbirini, bir kibrit çöpünü bile yanımızda götüremeyecek olsaydık yaşamaya devam etmek için neye ihtiyacımız olurdu? Bu olasılığı düşündüğümüz anda görüyoruz ki devreye " inanç" giriyor. Bedenimiz de dâhil olmak üzere çevremizdeki tüm somut düzene ve dünyaya katlanabilmemizi sağlayan ve devam etme isteğimizi güçlendiren en soyut yoldaşımızdır inanç. Tolstoy'a göre "hayata, ölümün yok edemediği bir anlam vermek” olan inanç; yolumuzun sonuna kadar karşımıza çıkan her türlü hayata katlanarak yürümeye devam etmemizi sağlıyor. Devamı>>>